Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır Unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür
   
  .datcagezigrubu
  YAZARLARIMIZ
 

Bilirmisiniz birtek şey vardır asla karşılığı olmayan işte bu gurup onu yaşıyor ve yaşatıyor. Bu şey sevgidir. bu topluluk herşeyi seviyor yada ben bu topluluğu böyle biliyorum. çünkü sevgi asla karşılık beklemez ben bu grubun kainatı sevdiğine inanıyorum ve benim gibi oldukları için çok mutluyum.
         

George Orwell'in meşhur bir romanıydı 1984; günümüzde gerçek oldu. Büyük birader herkesi gözetliyordu romanında, haklı  çıktı Orwell. Sene 2010,her tarafımız numaralarla, kartlarla,  şifrelerle doldu taştı.Kimlik, telefon, banka kartı, numaraları bir yana nerede sıraya girsek bir  numaramız oluyor nur topu gibi ve bekliyoruz sıranın bize gelmesini.Tam bir robot  hayatı,duygu yok,felsefik düşünce yok, hatta aşklar bile şekil değiştirdi(tek gecelik) ,bir söz yazan olsa da eski klasikler gibi bir  şarkıbestelense diye kara kara düşünüyor besteciler. 
Bu arada 
yaşamımız beklemekle geçiyor. Aşık olmayı bekliyoruz, aşık olup kavuşmayı, kavuşup evlenmeyi, evlenip  çocuk yapmayı, büyütmeyi,borçları ödemeyi,treni,otobüsü,uçağı beklemekle geçiyor ömrümüz.Beklemediğimiz tek şey yaşamımızın sonu,o da ansızın geliyor zaten beklemeden. 
Peki ne yapmalı? Beklerken 
yaşamalı tabi, bu günü  yaşamalı, bu ânı  yaşamalı ve tadını çıkarmalıyız  yaşamın, çünkü akan bir sudan iki kere su dolduramayız istesek de. Bence üretmek en  güzeli, bir şiir, bir  yazı, bir  müzik eseri, bir düşünce ne üretebilirsek, bütün bunlar bizden sonra kalacak tek eserlerimizdir, tabi ki bir de yardımlarımız var o da çok  önemli.Kendi çapımızda yapacağımız yardımlar da bizi daha  insan kılacak ve kâmil  insan olma yolunda bir tuğla olacaktır  yaşamımızda.Üretmeyen  insan mutlaka kendini tüketecektir ve tekrarlayacaktır,bu da  yaşamın
 monoton olmasını doğuracaktır kısacası. 
O HALDE NE DURUYORUZ, 
BEKLERKEN ÜRETELİM, 
BEKLERKEN YAŞAYALIM, 
ÜZÜNTÜLERİ ERTELEYİP SEVİNÇLERİ YAŞAYALIM 
VE SEVDİKLERİMİZLE BİRLİKTE SEVDİĞİMİZ UĞRAŞILARIMIZA DEVAM EDELİM, 
HEPİMİZE İYİ YOLCULUKLAR. 


Mutluluk

Mutsuzluğu doğuran nedenlerden biri, içe
 kapanıklıktır. Kendini günah işlemiş sayanlar, kendi
 kendine tutkunlar, megalomanyaklar, kendi içlerine
 gömülmüşlerdir. Bunlar için mutluluğa kavuşmanın tek
 yolu, dış dünya ile ilgilenmektir.
 
 2- Kimileri de her şeyi, öğrenip bitirmiş ve artık
 dünyada yaşamaya değer hiçbir şey kalmadığı kanısına
 varmışlardır. Russell, bu çeşit mutsuzluğa Byron
 mutsuzluğu diyor. İngiliz ozanı Byron (1788-1824),
 bu çeşit mutsuzlardandı. Bu gibilerin de ilaçları,
 içe kapanıklar gibi, dış dünyaya açılmaktır.
 Bunlarda eksik olan, kolay elde etmelerinden doğan
 bir gayret noksanlığıdır. Oysa, dünya üzerinde,
 henüz elde edilememiş, gayret gerektirecek daha pek
 çok şey vardır.
 
 
 
 3- Mutsuzluğu doğuran üçüncü bir neden de, insanlar
 arasındaki rekabettir. Kimileri buna, yaşama kavgası
 adını verirler. Gerçekteyse yaşamak için değil,
 komşularından daha üstün bir hayata erişmek için
 kavga etmektedirler. Başarı, mutluluğun
 gereklerinden biridir ama, bütün öbür gereklerin
 harcanması pahasına elde edilmişse, çok pahalıya mal
 olmuş demektir. Değmez. Amaç, en tepeye çıkmak
 değil, rahat ve huzurlu yaşamak olmalıdır. Asıl
 dert, çağımızda, gereksiz yere şişirilmiş bir
 rekabet felsefesinin benimsenmiş olmasıdır. Oysa
 rekabet, gücünü ancak iki kuşak boyunca
 sürdürebilir, sonunda yorulur, sinirleri hiçbir iş
 yapamayacak kadar gevşer ve çalışma stoku tükenir.
 Rekabet hastalığının giderilmesi, sakin zevklerin
 rolünü kabul etmekle mümkündür. İnsan, komşusunu
 çatlatmakla değil, yarınki kahvaltısını bulabilmekle
 mutlu olmalıdır.
 
 4- Heyecan isteği ve can sıkıntısı da mutsuzluk
 doğurmaktadır. Ne var ki, can sıkıntısı büsbütün
 kötü bir şey sayılmamalıdır. Can sıkıntısı,
 kimilerini verimli kılar. Bütün büyük yapıtlarda
 sıkıcı bölümler, bütün büyük yaşamlarda ilgi çekici
 olmayan dönemler vardır. Birinci yaprağından sonuncu
 yaprağına kadar göz kamaştıran yapıtlar, büyük yapıt
 değildirler. Yeryüzünün temposu yavaştır. Birçok
 büyük işlerimizde verimli monotonluğa boyun eğmek
 zorundayız. Birtakım iyi şeyler vardır ki, belirli
 derecede monotonluk olmadan mümkün değildir. Modern
 kentlilerin çektiği can sıkıntısı, doğadan uzak
 bulunuşlarıyla ilgilidir. İstedikleri gibi
 yaşayabilecek derecede varlıklı olanlarsa can
 sıkıntısından kaçmak isterlerken, çok daha kötüsüne
 tutulurlar: Mutlu bir yaşama, büyük ölçüde sakin bir
 yaşamayla mümkündür. Çünkü gerçek hoşnutluk ancak
 sakin bir ortamda yeşerebilir.
 
 
 
 5- Yorgunluk, mutsuzluk kaynağıdır. Aşırı olmayan
 yorgunluklar, kişiyi nasıl mutlu kılarlarsa aşırı
 yorgunluklar o derece tüketir. En tehlikeli
 yorgunluk, sinir yorgunluğudur. Yaşadığımız modern
 kent hayatında sinir yorgunluğundan kaçınmak güçtür.
 Yorgunluğun çeşitli nedenleri vardır:
 
 a) Kentte çalışan adamın, eviyle işyeri arasında
 katlanmak zorunda bulunduğu sürekli kent gürültüsü
 büyük yorgunluk doğurur.
 
 b) Farkına varmadığımız halde, yorgunluk yaratan
 nedenlerden biri de, yabancılarla karşılaşmamızdır.
 
 c) İşine yetişmek telaşı kişiyi bir hayli yorar.
 
 ç) İşini yitirme korkusu sinirleri sürekli olarak
 gerer. İşçi için işinden atılmak neyse, patron için
 iflas etmek odur. Bu korkuyu duymayacak kadar
 sağlamlaşmış olanların sinirleri de, o basamağa
 çıkmak için bu yollardan geçmiş bulunduklarından
 ötürü, yıpranmış bir haldedir.
 
 d) Boşuna bir çaba olduğu halde, kararsızlık kadar
 yorucu hiçbir şey yoktur.
 
 e) Her olayda sinir bozukluğunun nedeni, iş değil,
 duygusal tedirginliktir.
 
 f) Heyecan düşkünlüğü de büyük ölçüde yorgunluk
 doğurmaktadır. Bu çeşit yorgunlukların ilacı
 bellidir. Her fırsatta kırlara çıkmak, kentin
 havasından kurtulmak, dinlenmek, uygun bir yaşama
 felsefesi ve zihin disipliniyle kuşkuları yenmek
 mümkündür. Akıllı insan, dertleri üstünde, gerektiği
 zaman düşünür; başka zamanlarda başka
 
 şeyler düşünür. geceyse hiçbir şey düşünmez.
 Unutmamalıdır ki, insan, dünyanın büyük bir parçası
 değildir. Kendisi önemsiz olanın dertleri önemli
 olabilir mi?
 
 6- Mutsuzluğun başlıca kaynaklarından biri de,
 hasettir. Bir bakıma haset, demokrasinin de
 temelidir. Kibirli bir ahlak inancı da aynı işi
 görür. Bu inanca aykırı hareket etmek fırsatını
 bulmuş olanlara haset edilir ve davranışları suç
 sayılır. Bu gibiler erdem adına, hasetçiler eliyle,
 cezalandırılırlar. İyi ki, insan yaratılışında bu
 duyguyu etkisiz
 
 kılacak başka bir duygu, hayranlık duygusu da
 vardır. Hayranlık olmasaydı haset, kimbilir,
 nerelere kadar giderdi, İnsanoğlunun mutluluğunu
 artırmak isteyen kimseler, hasedi azaltıp hayranlığı
 çoğaltmaya bakmalıdırlar. Hasedin ilacı mutluluktur.
 Ancak işin güçlüğü de hasedin mutluluğa engel
 olmasıdır. Zihinsel disiplin, boş yere düşünmemek
 alışkanlığı, insanı bundan kurtarabilir. Her şey bir
 yana, mutluluktan daha çok haset edilecek ne vardır?
 Ve eğer ben, hasetçilikten kendimi kurtarabilirsem,
 mutluluğa kavuşur, üstelik haset edilecek bir kimse
 olurum. Hasedi azaltma yollarından biri de, içgüdüyü
 doyurucu bir yaşama sağlamaktır.
 
 7- Ergin yaş mutsuzluklarının en önemli psikolojik
 nedenlerinden biri de günah duygusudur. Sürüden
 kovulma korkusu da bu duyguya pek benzer. Hemen her
 olayda bütün bunların kaynağı kişinin çocukluğunda
 aldığı töresel öğretimdir. Günah korkusunda aşağılık
 bir şey, bir kendi kendine saygı noksanlığı vardır.
 Oysa, kendisine karşı
 
 saygısını yitirmekten kimseye bir iyilik gelmez.
 Aslına bakılırsa, günah duygusu sanılanın tam
 tersini doğurur. Kişiyi daha iyi, daha temiz bir
 hayata götüreceği yerde, hem mutsuz kılar, hem de
 aşağılık duygusunu aşılar. Bir insan, mantığa uygun
 olarak nelere inanacağını iyice kararlaştırmalı, ne
 kadar küçük olursa olsun, mantığa uymayan
 
 kanılarla savaşmalı, onların etkisi altına
 girmemelidir. Kimileri mantığı sevmez, mantıksal bir
 çabayı beceremeyeceklerini ya da böylesine bir
 çabanın kendilerini yoracağını sanırlar. Oysa en
 büyük hazlar, zihnin en çok işlediği ve pek çok
 şeylerin düşüncenin yüzeyine çıktığı anlarda
 duyulur. Şu, ya da bu türlü bir sarhoşlukla sağlanan
 mutluluk, doyurucu değildir. Gerçekten doyurucu olan
 bir mutluluk, bütün yeteneklerimizin tam olarak
 
 kullanılması ve içinde yaşadığımız dünyanın eksiksiz
 idrak edilmesiyle mümkündür.
 
 8- Herkesin bize tekme attığını düşündüğümüz
 sürece, mutlu olmamız mümkün değildir. Russell,
 hayatlarında hep nankörlük, sertlik ve hainlikle
 karşılaştıklarından yakınan kimselerin bu durumuna
 işkence manisi adını veriyor. Akıl hastalığı
 çizgisine varmayan bu mani, mutsuzluğun başlıca
 nedenlerinden biridir. Oysa, olasılık yasasına göre,
 belli bir toplumda yaşayan kimseler aşağı yukarı
 eşit sayıda kötü davranışla karşılaşabilirler. Daha
 çok kötü davranışla karşılaşan bir kimse, söylediği
 doğruysa eğer, bunun nedenini kendinde aramalıdır.
 İşkence manisinin kökü, kendi değerimizi olduğundan
 büyük görmemizdir. Şu dört gerçeğin yeterince
 anlaşılması işkence manisine karşı korunmayı sağlar:
 
 a) Davranışlarımızın asıl nedenleri bize
 göründükleri kadar özgecil değildir.
 
 b) Kendi değerimizi gözümüzde büyütmemeliyiz.
 
 c) Başkalarından göreceğimiz ilgi, kendimize
 duyduğumuz ilgi kadar olamaz.
 
 ç) İnsanlar durmadan bize işkence yapmayı
 isteyecek kadar bizi düşünemezler.
 
 9- Yaşayışları ya da düşünceleri, kendileriyle
 birlikte yaşamak zorunda bulundukları kimselerce iyi
 karşılanmayanlar mutlu olamazlar. Russell, bu duruma
 halkoyu korkusu adını veriyor. Halkoyu korkusu,
 kişiyi bir hayli mutsuz kılar. Bu korkuya
 tutulanlar, yaşamayı kendilerine tam anlamıyla zehir
 ederler. Oysa, belli zevkleri ve kanıları bulunan
 bir kimse, bir grup içinde kendini yabancı bulduğu
 halde, başka bir grup içinde benimsenmiş bulabilir.
 Bundan başka halk, kendi düşüncesine aykırı
 davranandan çok, halkoyundan korkana karşı zorbalık
 eder. Halkoyunu bile bile hor görmek de doğru
 değildir elbet. Ama onu gerçekten umursamamak hem
 kişinin dayanıklı olduğunu gösterir, hem de bir
 mutluluk kaynağı olur. Yakın komşulardan çekinme,
 eskiye göre çok azalmıştır ama, onun yerine,
 gazetelerin yazması korkusu çıkmıştır ki, bu da
 ortaçağlardaki büyücü baskınları kadar dehşet
 vericidir. Aslında bu derdin tek çaresi,
 halkoyundaki hoşgörürlüğün artmasıdır. Hoşgörürlüğün
 artması içinse,
 mutluluğun tadını çıkaran kimselerin çoğalması ve
 böylece en büyük zevkleri insan kardeşlerine acı
 çektirmek olan kişilerin, sayıca azalmasıdır
Anonim...
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!  
 
Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır Unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol