Gene
yıldızlar doğsun toprak ananın tavanına
Ay kıskansın çiçekleri, uçan kelebekleri
Kuş ve kurbağa sesleriyle dolsun dereler
Bereket yağsın tarlalara eskisi gibi…
Ekinler boy versin başak/başak
Yeşilin her tonu kaynaşsın günün
güzelliğiyle
Papatyalar tempo tutsun baharın mis kokularına
Tembel kaplumbağalar çıksın yem yiyecek aramaya…
'' Yalnızlık ''
İlkin kelime haznemde olmadığını düşünürdüm de bilmezdi küçük yüreğim beni takip ettiğini yalnızlığın, gözlerimin önünde bir yığın insan kalabağı ve gözlerim boşlukta onlarsız - onsuz...
Düşmeye gör karanlığa bak nasıl vuruyorsun o zaman dipteki kuyuluğa, çıkmak istiyorsun seslenemiyorsun...
Ama yardımına koşucak bir sen var daha içinde.
Yanlızlık cevaplıyor,
İçindeki sese dikkat et.
Mutluluk seni çağırıyor...
Yeni bir başlangıça kim bilir belkide ilk defa bu denli sarılıyorsun, dur durak bilmeden koşmak istiyorsun huzura...
Başlıyorsun yeni dilek ve yeni umut kapıları aramaya. Her dileğin için bir uçurtma salıyorsun mavi derin ama anlamlı boşluğa. Dileklerin o kadar sade ve o kadar naif ki biliyorsun kıymetini zaman(ın) ve dileğindeki değerli sözcüklerin kıymetini...
Niyetin ise;
Hoş olmak hoşnut olmak neymiş anlamak istiyorsun...
Sonra ansızın kapın çalıyor. Çoşku ile açıyorsun kapıyı ''AŞK-ı Hüzün'müş'' kapıyı çalan içeri davet edemeden. Yüzsüzce yüreğine hükmetmeye görsün.
Davetsiz misafir ürkütmüş bir an..!
''Yalnızlık''
Ardından üç kelimeli ve üç noktalı bitişler yada başlangıçlarmış hanemi huzur ışığına boğan ve bir çocuğun korkmuş gözlerini görmemi sağlayan...
'' AŞK ''
'' . . . ''
Ne olduğu belirsiz karmakarışıklık içinde grim'si bir tutku yada, Kırmızı korun yüreğine düşmesi
Hangisi acaba diyemeden
İçindeki ışığı tanımlayamadan sarıyor bir anda benliğini...
Başlıyor o aman içindeki fırtınasızlıktaki kasırgalar...
Hasreti anlatmaya başlıyor ilk önce dudaklar sonra özlem geliyor ardından ve yavaş yavaş vucudundaki hücreleri kaplıyor '' AŞK ''
Benliğin bir kişi üzerine kurulmuş sanki bütün sözler - kapılar ona çıkıveriyor...
Sevdiğim gidiyor ''İstanbul'' ağlıyor...
Diyor bir şarkıda aklına o düşüyor zamanlı zamansız.
İçin acıyor bakıyorsun etrafa düşüyor kelimelerde şimdi hüzün ne güzel başlamıştı oysa dudaklar
'' HASRET ''
'' ÖZLEM''
''AŞK'' ve ardından gelen
'' . . . '' son üç nokta...
Sonrada sebebsiz bir ELVEDA kopuyor dudaklarından '' . . . ''
aLıntı
EĞER...
çevrende herkes şaşırsa ve bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem de kendine güvenebilirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana,
düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir,
ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilrsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye saflar dert etmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden,
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu,
yüregine, sinirine "dayan" diyecek,
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek,
herkesle düşer kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitmezse seni,
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni,
bir saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına,
böylece dünyalar önüne serilir,
üstelik oğlum adam oldun demektir
DÜNYAYI ÇOCUKLARA VERELİM
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Dünyayı çocuklara verelim
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler.
Nazım Hikmet
Datça gezginleri
Datça’dan gezginleriz, dağ-tepe keşfederiz.
Severiz yürümeyi, geçeriz her engebeyi.
Datça’dan gezginleriz, çağ- dere keşfederiz,
Severiz bakıp görmeyi, görürüz her güzelliği.
Datça’dan gezginleriz, koy kıyı keşfederiz.
Severiz doğayı dinlemeyi, dinleriz her hoş sesi.
Datça’dan gezginleriz, her tadı keşfederiz.
Severiz yemeyi içmeyi, şişiririz molalarda göbeği.
Datça’dan gezginleriz, hem gezer hem eğleniriz.
Güzel olan her şeyi sevmeyi severiz.
Çağrımız var, duyun bizi
Çoğaltalım sevgimizi
Uygarlığa dizi dizi
Yürüyoruz güzelliğe,
eksilenler vardı yanımızdan yöremizden
ne yapabiliriz başka, bilemeden
yürüyoruz arada küçük molalar
ağlıyoruz o sevdiğimizse aşikar
değilse derine daha derine
acıyla hüzünle yasla doldurulmuş hazine
açıyoruz arada, giderek uzaklaşma
ah yas, süreğen saati unutkanlığın
yüzeyde avunma
şaşkın sarkaç çevresi boşalmış anlamsız
biz kalır mıyız
Misten kokular var burnumda,
Çam ağaçları ardından gelen.
Bir karışmasa buna eksoz kokusu,
Genzimi sızlatan.
Bir yol var önümde, yürüyorum.
Hava almak için şöyle bir...
Kuş ve böcek sesli bir sessizlik,
Ormanın derinliklerinden gelen.
Motor sesleri bir bastırmasa,
Kulağımı tırmalayan.